Diyabet küresel bir sağlık sorunudur. Bu hastalığa sahip kişiler çok az insülin üretir veya hiç üretmez. Bunlardan farklı olarak, vücutları insüline karşı etkisiz bir yanıt verir ve bu da kan şekeri seviyelerinin anormal derecede yüksek olmasına neden olur.

Farklı diyabet türleri arasında tip 1, çocukluk ve ergenlik döneminde en yaygın olanıdır. 2019 yılında dünya çapında, 20 yaşının altında olan yaklaşık 1,5 milyon kişi tip 1 diyabetten etkilenmiştir.[1] 25 yaşının altındaki kişilerde diyabet kaynaklı ölümlerin %73,7'si tip 1 diyabetten kaynaklanmıştır.[2]

Son dönemde kaydedilen ilerlemelere rağmen bu hastalığın yönetimi, dünya genelindeki sağlık sistemleri için hâlâ zorlu bir görevdir.

Büyük Bir Çocuk Sağlığı Sorunu!

Tip 1 diyabet; bağışıklık sisteminin, pankreasta insülin üreten hücrelere saldırdığı ve onları yok ettiği kronik bir otoimmün hastalıktır.[3] Bu eksikliği telafi etmek için hastalara enjeksiyonlar veya insülin pompaları gibi dağıtım cihazları yoluyla dışarıdan insülin sağlanması gerekir.

Buna ek olarak, diyabet hastası kişilerin kan şekerlerinin düzenli olarak takip edilmesi ve kan şekeri seviyelerini etkileyebilecek faktörleri de yönetmeleri gerekmektedir. Buna besin alımı (özellikle karbonhidrat alımı) ve fiziksel aktiviteler de dahildir.

Hastalığın kötü yönetimi kan şekerinin yükselmesine neden olur. Bu durum da zaman içerisinde kalp, kan damarları, sinirler, gözler ve böbrekler de dahil olmak üzere organların işleyişini etkileyebilir ve/veya bunlara zarar verebilir.

Bu nedenle, bu hastalığın sebeplerini tespit etmek ve sağlık çalışanlarına yeni vakaların mümkün olduğunca erken tespit edilmesine yardımcı olacak verileri sağlamak için, hasta olan gençlerin sayısının değişimini anlamak çok büyük önem taşımaktadır.

Vaka Sayıları Neredeyse İki Katına Çıktı!

27 Mayıs 2024 tarihinde yayımlanan bir makale, bu çok önemli olan vakaların zaman içerisindeki değişimini ve artış miktarını inceledi.[4] Araştırma; 1994 yılından 2021 yılına kadar 32 Avrupa ülkesinde tip 1 diyabet görülme sıklığını, yani bir zaman dilimi içerisinde hastalığa yakalanma olasılığının nüfusa göre oranını inceledi. Bunun için 0-14 yaş arası 219.331 kişiyi kapsayan toplam 75 çalışma analiz edildi.

Araştırma, tip 1 diyabet vakalarının önemli ölçüde arttığını ortaya koydu. 1994-2003 yılları arasında ortalama her 100.000 kişide 11 vaka görülürken, 2013-2021 yılları arasında ise bu sayının her 100.000 kişide 21 vakaya yükseldiğini tespit etti.

Ülkeler Arası Farklar

Buna ek olarak araştırma, Avrupa bölgeleri arasında önemli farklılıklar tespit etti. Avrupa ülkelerinin çoğunda, özellikle Finlandiya, İsveç ve Norveç gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde belirgin bir artış görülürken; Birleşik Krallık ve İspanya gibi bazı ülkelerde sayıların sabitlendiği görüldü.

Avrupa bölgelerinde çocukluk çağı tip 1 diyabet (0-14 yaş) vaka oranlarındaki genel dağılım. Sarı renk doğu, mavi renk kuzey, turuncu renk güney ve gri renk ise batıyı temsil ediyor.

İncelenen en son dönem olan 2012-2021 yılları arasında, en düşük vaka oranları Romanya ve Türkiye'de (sırasıyla, her 100.000 kişide 11 ve 12 vaka), en yüksek oranlar ise Finlandiya ve İrlanda'da (sırasıyla, her 100.000 kişide 56 ve 33 vaka) görülmüştür.

Avrupa'da diyabet yaygınlığı eğilimlerinin haritası.

İspanya'da ise rakamlar daha az keskin bir şekilde artmıştır. 2994-2003 yılları arasında her 100.000 kişide 16 vaka görülürken bu rakam, 2013-2022 yılları arasında çok az bir artışla 17,5'e yükselmiştir.

Avrupa genelinde, erkek bireylerde vaka oranları kadınlardan biraz daha yüksek sayılar göstermiştir. Ayrıca vakaların oranlarının yaşla birlikte, özellikle de 10-14 yaş grubunda artış gösterdiği gözlemlenmiştir.

Yükselen Sayıların Arkasında Ne Var?

Bazı araştırmalar genetik bir yatkınlığın söz konusu olduğunu gösterse de tip 1 diyabetin kökeni hâlâ tam olarak bilinmemektedir.[5] Otoimmün süreçler, virüsler ve diyet gibi yaşam tarzı veya çevresel faktörler de dahil olmak üzere başka tetikleyiciler de öne sürülmüştür.[6][7]

Araştırma; ayrıca kişi başına düşen gelirin daha yüksek olmasının veya Finlandiya, İsveç veya Norveç gibi daha kuzeyde yer alan bir ülkede yaşamanın tip 1 diyabet görülme sıklığını etkileyebileceği gösterdi.[8]

Bunun birkaç olası açıklaması bulunmaktadır. Bunlardan birisi, kuzey ülkelerinin daha az ultraviyole radyasyon (yani güneş ışığı) almasıdır. Çeşitli çalışmalar, ultraviyole radyasyona maruz kalmanın vücudun bağışıklık reaksiyonlarını yavaşlattığı için diyabete karşı koruma sağlayabileceğini göstermiştir.[9]

Pandemi Etkisi

Dikkat çeken bir diğer nokta da COVID-19 pandemisinden bu yana çocuklarda yeni tip 1 diyabet vakalarında dünya genelinde görülen artıştır. Bu durum, enfeksiyonun hastalığa karşı savunmasız kişilerin bağışıklığını etkilemesinden veya sağlık sistemlerinin sorunu erken tespit etme ve kontrol altında tutma kapasitesinin düşmesinden kaynaklanıyor olabilir.

Şu anda, sağlıklı yaşam tarzlarını öne çıkaran ve bu büyük halk sağlığı problemi ile bağlantılı bağışıklık sorunlarının temelinde yatan çevresel risk faktörlerini kontrol altına almayı hedefleyen sağlık politikaları üzerinde daha fazla çalışılması gerekmektedir.