Avustralya hükümeti 16 yaşından küçük çocukların sosyal medyaya erişimini yasaklayacak bir mevzuat geliştiriyor. Bu düzenlemenin hayata geçirilmesi için yeterli doğrudan zarar kanıtı olup olmadığı konusunda kamuoyunda büyük bir tartışma yaşanmaktadır. Bu tartışmada yer alanlar arasında akademisyenler, ruh sağlığı kuruluşları, savunuculuk grupları ve dijital eğitim sağlayıcıları bulunuyor. Ancak, araştırma alanının tamamına geniş bir perspektiften bakanlar oldukça az.
Sosyal medya günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Ancak, çok az genç kapsamlı bir şekilde araştırılmak istiyor, bu nedenle çalışmalar pragmatik olmak zorunda, katılımcı onayı gerekiyor ve elde edilen bulgular sınırlı kalıyor. Sonuç olarak, genellikle etkilerin küçük ya da hatta belirsiz olduğu duyuluyor.
Halk için, tüm araştırma çalışmalarının sınırlamaları olduğunu ve verilerin toplandığı bağlamda yorumlanması gerektiğini anlamak oldukça önemlidir. Herhangi bir raporu anlamak için, detayları dikkatlice incelememiz gerekir.
Etkili Olan Birden Fazla Mekanizma Var!
Son yıllarda çocuklar ve gençler arasında kaygı oranlarında artış gözlemleniyor. Gençlerin neden kaygılı, depresif ya da aşırı derecede kendilerine odaklanmış olduğunu anlamak kolay bir iş değil. Sosyal medyanın potansiyel olumsuz etkileri söz konusu olduğunda, birden fazla mekanizma devreye giriyor. Bu mekanizmaları anlamak için farklı açılardan verilere ihtiyaç var: Çevrimiçi ortamda ruh hali incelemeleri, yıllar boyunca zihinsel sağlık analizleri, okul ilişkileri ve hatta beyin taramaları gibi birçok alanın değerlendirilmesi gerekiyor.
Tüm bu karmaşıklığa rağmen, kamuoyu genellikle bu konuyu sadece dikkat çekici başlıklar üzerinden öğreniyor. Bunun bir örneği, 1,9 milyon çocuk ve gençten elde edilen birkaç meta-analizi kapsayan bir "şemsiye çalışmasından" gelen "küçük ve tutarsız" sonuçlar. Ancak bu çalışmanın, araştırmacıların sosyal medya kullanımını günümüzdeki kadar doğru ölçemedikleri daha önceki dönemlerden birçok araştırmayı içerdiğini unutmamak önemlidir.
Önemli bir veri seti, insanlardan sosyal medyada geçirdikleri süreyi tahmin ederken arkadaşlar ve aile ile etkileşimde geçirdikleri zamanı dâhil etmemelerini istedi. Oysa 2014-2015 yıllarında sosyal medyanın ana kullanım amacı; fotoğraf paylaşmak, takip etmek ve tanıdığınız insanlarla etkileşim kurmaktı. Bu bulgular birkaç yıl sonra daha geniş bir çalışmada yer aldı ve şu türden bir başlık ortaya çıktı: "ekran süresi, çocuklar için patates yemek kadar zararsız olabilir."
Bu türden pek çok hata kaynağı varken, sosyal medyanın zararları konusunda araştırmacılar arasında hararetli bir tartışma olmasına şaşmamak gerek. Sınırlamalar, araştırmaların doğal bir parçası. Daha kötüsü, araştırmacılara sosyal medya şirketlerinden tam veri erişimi genellikle sağlanmıyor. İşte bu yüzden, sosyal medya platformlarının içerisinden bilgiye sahip olan büyük teknoloji muhbirlerinin dediklerine daha çok önem verilmesinin faydalı olabileceği düşünülüyor.
Öte yandan, bu şirketler verilere zaten erişebiliyor ve insan doğasını istismar etmek için bu verileri kullanıyorlar. Araştırmacılar arasındaki tartışmalara odaklanmak dikkatimizi başka yöne çekiyor ve bizi kayıtsız hale getiriyor. Aslında, aşırı sosyal medya kullanımının gençler için zararlı olabileceğini gösterecek yeterince kanıt bulunuyor.

Bulgular Neyi Gösteriyor?
Sıkça duyabileceğiniz bir argüman, depresyon ve kaygının daha yüksek ekran süresine mi neden olduğu, yoksa daha yüksek ekran süresinin mi depresyon ve kaygıya yol açtığının net olmadığıdır. Bu, çift yönlü bir etki olarak bilinir. Yani her iki yönde de işleyen bir durumdur. Ancak bu, olası zararları görmezden gelmek için bir neden değildir. Aksine çift yönlü etkiler daha az değil, daha fazla önemlidir, çünkü faktörler birbirini besler ve kontrol edilmezse sorunun büyümesine yol açar.
Sosyal medya kullanımının zararları, özçekim paylaşımının etkilerini, algoritmaların etkisini, sosyal medya içerik üreticilerini, aşırı içerikleri ve siber zorbalığın artışını inceleyen çalışmalarda açıkça görülmektedir. Sosyal medya, kıskançlığı, karşılaştırmayı ve bir şeyleri kaçırma korkusunu (FOMO) tetikler. Pek çok genç, sosyal medyayı ertelemek istedikleri işler sırasında kullanır. Bu mekanizmalar üzerinden, depresyon, kaygı, düşük özsaygı ve kendine zarar verme ile sosyal medya kullanımı arasındaki bağlantılar netleşir.
Son olarak, 16 yaşına kadar sosyal medyada geçirilen sürenin artması, görünüşten ve okul çalışmalarından daha az memnun hissetmekle ilişkilidir. Ayrıca, sosyal medya kullanımını sınırlamanın, 17-25 yaş arasındaki bireylerde kaygı, depresyon ve FOMO seviyelerini azalttığını gösteren güvenilir kanıtlar bulunmaktadır. Bu kanıtları görmezden gelmek, tehlikeye davetiye çıkarmaktır.
Bu Konudaki Bulgular Yeterlidir
Modern yaşamın her yönünün zihinsel sağlığı nasıl etkilediğini anlamak uzun zaman alacak bir konudur. Bu çalışmayı yürütmek oldukça zordur, özellikle teknoloji şirketlerinden ekran süresiyle ilgili güvenilir veri eksikliği olduğunda bu zorluk daha da artar.
Ancak, çocukların sosyal medyaya maruz kalmalarını sınırlamanın faydalarına dair zaten yeterince güvenilir kanıt bulunmaktadır. Araştırmaların ayrıntıları ve zarar seviyeleri üzerinde tartışmak yerine, gençlerin sosyal medya kullanımının gelişimlerini ve okul topluluklarını olumsuz etkilediğini kabul etmeliyiz.
Aslında, hükümetin çocukların sosyal medya kullanımına getirmeyi önerdiği yasağın, 2018 yılında okullarda telefon kullanımının yasaklanmasıyla benzerlikleri vardır. O dönemde bazı eleştirmenler, "akıllı telefonları yasaklamanın, çocukların çevrimiçi ortamda başa çıkmaları için ihtiyaç duydukları bilgiyi edinmelerini engelleyeceğini" savunmuştu. Ancak artık kanıtlar, okullardaki akıllı telefon yasaklarının zihinsel sağlık sorunlarıyla ilgili daha az destek ihtiyacı, daha az zorbalık ve akademik iyileşmeler sağladığını gösteriyor. Özellikle sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı konumda olan kız çocukları için.
Artık sosyal medya kullanımının gençler üzerinde zararların var olduğunu, toplumu olumsuz etkilediğini ve gençlerin sosyal medya kullanımına yönelik güçlü ve dikkatli düzenlemelere ihtiyaç duyduğumuzu kabul etme zamanı geldi.